Wednesday, August 29, 2012

her şey değişiyor,
herkes gidiyor,
yeni insanlar giriyor hayatına,
geçmişindeki insanları unutuyorsun,
geçmişindeki anılarını unutuyorsun,
sadece acıların kalıyor geriye,
geçmeyen bir tek onlar oluyor...
geçmişten gelen o acılar,
geçmek bilmeyen,
her aklına geldiğinde kalbinin ortasına bir kazık gibi saplanan,
geçmişteki acıların...

umut ediyorsun,
gülümsüyorsun,
bekliyorsun geçmesini,
bekliyorsun dinmesini,
"belki" diyorsun,
sığınıyorsun belkilerinin arkasına,
kaybettiklerin için üzülüyorsun,
kazandıkların seni mutlu etmezken...

geçer dedikleri acı...
ne tür bir acıysa,
bir türlü geçmek bilmedi bende.
sizinkisi geçer cinsten...
yada hafifti sevmeleriniz,
bilemedim.

Thursday, August 23, 2012

“sarılmanın milyonlarca çeşidi vardır.”
aşkla sarılırsın bazen, sevgiyle sarılırsın.
şefkatle sarılırsın, sarıldığın insanı yatıştırmak için sarılırsın.
özlemle sarılırsın bazen, arzu ile, tutku ile sarılırsın.
“sarılmak” eylemini tek başına açıklayamam belki. ama “sana sarılmanın güzelliğini” en iyi ben anlatabilirim.
böyle özlem dolu olanından. kocaman böyle. sımsıkı. aşkla. şefkatle. saatlerce, günlerce, aylarca sana sarılmanın hayaliyle sarılırım sana. tüm üzüntümü, mutsuzluklarımı, hayal kırıklıklarımı kollarında unuturum.
sana sarılmak istiyorum.
sımsıkı.
kemiklerini kıracak kadar.
sıkı. 



Thursday, August 16, 2012

içimi dökebileceğim tek yer burası.

ne zaman kendimi kötü hissetsem buraya koşuyorum mesela. yazıyorum. yazıyorum. sonra kaydetmeden kapatıyorum. neden yapıyorum, hiçbir fikrim yok. ama bura benim için bi terapist gibi. kendimi ifade edebildiğim tek yer belki de.

çok mutsuzum. hayır bunu söylemek beni ne kadar mutlu kılar bilmiyorum ama çok mutsuzum. günlerdir kitap okumuyorum... günlerdir tam anlamıyla gülemiyorum. aslında gülüyorum ama hiçbiri içten olmuyor. hiçbiri, nasıl desem işte. anladın mı? anlıyor musun? anlayacak mısın?

olmadığın her saniye geçmiş geliyor aklıma dayanamıyorum. çok korkuyorum. seni de kaybetmekten, yada kaybetmiş olmaktan. tekrar gelmemenden, beni aylarca bekletmenden. ya gelmezsen? sanmıyorum geleceğini. ama gelsen işte, belki güzel olur. belki yalansız yarınlara adım atarız geçmişi bırakıp. hani gelsen, birlikte göğe bakarız.

Wednesday, August 8, 2012

yalnızlıktan korktuğumu söylemiş miydim?

çok korkuyorum. hayatımdaki herkesin bir gün gitmesinden. yalnız kalmaktan. çok korkuyorum. bir yandan da yaklaştırmıyorum kendime. üzülmemeleri için. onlara da bu karamsarlığı aşılamamak için...

bazen gitmek istiyorum ya. çok gitmek istiyorum. uzaklara gitmek istiyorum. kimsenin olmadığı bir yere. herkesten uzağa. yıllarca kendimle baş başa kalmak istiyorum. geçmişimle yüzleşmek istiyorum. atlatmak istiyorum artık... yaşadıklarımı bir kenara bırakıp, hayatıma devam etmek istiyorum. acılarımdan kaçmak istiyorum. acılarımla yüzleşip, yere daha sağlam basmak istiyorum.

anlıyor musun? bu kadar şeyi yaşasaydın, benim gibi dimdik ayakta kalabilir miydin? neden anlamak istemiyorsun ki beni? neden yaptığım her şeyde bir sebep arıyorsun? sebebi açık değil mi böyle oluşumun? acıyo işte. kanıyor. kalbim kanıyor. geçmiş her aklıma geldiğinde bir şeyler saplıyorlar kalbime. sesim çıkmıyor. bağıramıyorum. susamıyorum da. haykıramıyorum içimdekileri. susuyorum. sonrası sessizlik işte. sonrası hep gitmeler. hep uzaklaşmalar. hep yalnız kalmalar. herkes gider mi? bilmiyorum.

ama yalnız kalmaktan da korkuyorum işte. yalnız olmak istediğim kadar, korkuyorum yalnızlıktan. en çok da sensizlikten. çok korkuyorum işte. anla beni. lütfen biraz anlamaya çalış. biraz... anla beni.

Monday, August 6, 2012

senin gözlerin güzel, hep sen bak bana.

istemiyorum...

bir başkasını görmek istemiyorum. bir başkasının sesini duymak, bir başkasına dokunmak, bir başkasıyla hayaller kurmak...

istemiyorum.

sadece seni istiyorum. sadece. yanımda ol istiyorum. yanımda olmasan bile, beni sev. sev beni. bırakma hiç. başkalarına gitmeme müsaade etme. gitmeyelim. yada gidelim. biz! biz, gidelim. çok uzaklara gidelim. bulamasınlar bizi. bir tek "biz" anlayalım bizi. başkasına gerek yok. öyle değil mi? benim sana ihtiyacım var işte. senin sesine, senin gülüşüne, senin sarılışına, senin öpüşüne! sahip çıkmalarına ihtiyacım var. anlıyo musun?

senin gözlerin güzel, hep sen bak bana...

Thursday, August 2, 2012

bir cinayet daha...
dayanır mı kalbim?
ah, hayır.
bir çözümü olsa keşke.
unutabilsem.
o gördüklerimi görmezden gelebilsem.
yeni bir sayfa açabilir miyiz sahi?
onu bunu boşver...
nasılsın?

Wednesday, August 1, 2012

üç damla göz yaşı ile,
gömdüm bugün seni.
kalbimdeki mezarlığa...

hayatımın en huzurlu uykusu.

dün hayatımın en huzurlu uykusunu uyudum. neden? bilmiyorum. aslında biliyorum. yada bilmek istiyorum. inanmak. inanmak istiyorum.

uzun zaman sonra gerçekten bir adama güvenebileceğimi hissettim. "uzun zaman sonra hissettim." demeliyim aslında. yeniden sevebileceğimi hissettim. gerçekten. kalbimle sevebileceğimi. böyle nasıl desem. o kadar istedim ki ona sarılmayı. dokunmayı. ona dokunmayı o kadar istedim ki. olmadı. olsun. bi adamın hayaliyle uyumaya da alışırım ben. eğer gerçekten mutlu olacaksak. bilmiyorum. yine çok erken karalar mı alıyorum? yine dereyi görmeden paçalarımı sıvamaya başladım sanırım...

siz sürekli yarı yolda bırakılmak nedir bilir misiniz? bilirsiniz. ama sadece "yarı yolda bırakılmayı." sürekli yarı yolda bırakılmayı ben bilirim. sürekli bir adama güvenip sonra da bunun için pişman olmayı "ben" bilirim. ama keşke siz de bilseniz. neden böyle olduğumu anlasanız. neden en ufak ilgiye böyle yöneldiğimi anlasanız... anlar mısınız? şimdi değil.

şimdi

beni

sadece

o

anlasın

istiyorum.

o kadar.