Wednesday, July 25, 2012

1

"gitme" dediğim her insan beni bırakıp gittiği için bu kadar asiyim.


bu kadar sinirli. bu kadar umursamaz.


oysa çok istemiştim onların gitmemesini. sürekli yanımda kalmalarını çok istemiştim, olmadı. gitmek isteyen herkes gitti. gitme dememe rağmen... arkalarına bile bakmadan gittiler. acılarımla kaldım geride arkalarından baktım. yapacak bir şeyim yoktu, baktım. yapabileceğim her şeyi yapmıştım! "gitme" demiştim bir kere. gitmemeleri lazımdı. zaten sevselerdi yanımda kalırlardı.

dimi? öyle olması gerekmez mi yani? keşke gitmeselerdi. ben de bu kadar umursamaz olmasaydım. bu kadar korkak ve çekingen olmasaydım. en önemlisi, bu kadar yalnız olmasaydım...

yaşadıklarımı yaşasalardı keşke. yaşadıklarımı bilselerdi. belki o zaman benimle ilgilenmekten vazgeçerdi insanlar. ya da benimle uğraşanlar... bilselerdi yaşadıklarımı, yanımdan dahi geçmek istemezlerdi. geçirtmezdim!

bazen düşünüyorum işte. "bu kadar yalnız olmayı neye borçluyum?" diye. ama bi türlü cevap bulamıyorum. bi türlü sana gelen kapıları açamıyorum. sen kimsin? sana neden gelmek istiyorum? bilmiyorum. kendimi sende bulmak istiyorum belki de. yada bilmiyorum işte. her neyse.

eğer bir gün sana ulaşırsam... dokunabilirsem sana... belki de geçer hepsi. ne dersin? nerdesin?

Wednesday, July 18, 2012

ve kalbini söküp attı kadın.
acılarını fırlattığı gibi, bir kenara fırlattı.
ne zaman geçeceğini bilmediği acılarından sıyrılmaya çalıştı. o sıyrılmaya çalıştıkça daha çok yapıştı üzerine acıları.
"belki bir gün." diye düşündü. "belki bir gün sıyrılacağım tüm acılarımdan." ama dünya duymadı onu. dünya acı üzerine acı eklerdi. dengesi buydu! hak etmeyen insanlar mutlu olurlarken, onların bedelini birileri ödemeliydi. bedel ödeyenler hep bizdik. bedel ödeyen hep o kadındı.
tüm mutlulukların bedelini yüklenmişti sırtına. tüm acıları omuzlamıştı. o küçücük omuzlarıyla taşıyordu hepsini. taşımaya devam edecekti. çünkü bırakmıyordu acıları onu. esir etmişti.
yalnızlığı ve acıları...
başka hiçbir şeyi yoktu. olanlar da, yetmiyordu. bilmiyordu kadın. kalbini sökmenin tüm acılarını dindireceğini sanmıştı. ama olmadı. acılar bitmezdi. eskirdi ama bitmezdi. hafiflerdi, hafifledikçe daha da çoğalırdı. ama asla tamamen bitmezdi.
acılar.
hiç bitmeyen.
sürekli artan.
arttıkça öldüren.
öldürdükçe güçlendiren.
güçlendirdikçe daha çok acıtan!
insan bazen hiç olmak istiyor. hiç bir hiç olmak istiyor. hiç.

Wednesday, July 11, 2012

bir adamı daha önce hiç yalnızlığına dokunmak için sevdiniz mi?
çok zordur. bir adamın yalnızlığını paylaşmaya çalışmak çok zordur. paylaşmayı geçtim, ona dokunmak zordur.

“çok zorladım. biliyorsun. çok denedim. milyonlarca kez kırılmama rağmen, sana ulaşmaya çalıştım yalnızlıklarını aşıp. ama sen buna hiç izin vermedin! sen, yalnızlığına her dokunuşumda beni uzaklaştırdın. geldiğim noktadan daha gerisine düştüm. biliyorsun! suç benim değil. seni de suçlamıyorum… ama seni her zamankinden daha çok seviyorum. bilmelisin! ben, yalnızlığına ortak olmaya hazırım.” 

“acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimizde.”



bilmem. belki görürsün diye. görürsen okursun diye. okursun.
yokluğu her dakika içimi acıtan bi adam tanıdım. sürekli ikileme düştüğüm. sürekli ona yüz çevirmek zorunda kaldığım.

konuşmadığım her saniye nefes almak gibi ihtiyaç duyduğum. bağlılık mı bu? ne? kendimle çelişiyorum ben. bi yandan kalbim öküz gibi haykırıyo “özledim ulan!” diye, bi yandan da beynim susturmaya çalışıyo onu. hep kalbimi dinlediğim için yalnız kaldım ya ben. hep kaybettim. kaybede kaybede alışıyosun ama. zamanla acın hafifliyo. aslında acın aynı kalıyo, sen uzaklaşıyosun onlardan. köşene çekilmeye çalışıyosun. yalnız kalmaya başlıyosun. yalnızlığa da alışıyorsun sonra… gelen insanları kovuyorsun yanından! (bana yaptığın gibi.) sonra daha önce giden insanlar gibi sen de terk ediyorsun insanları. senden giden herkesin acısını, giderek çıkarmaya başlıyorsun. acını bölüştürüyorsun onlarda. belki bir gün geri dönmek için aslında.

bilmiyorum. sürekli düşe düşe ne kadar kalkabilir insan? sürekli acı yüklenen kalbi ne kadar dayanabilir? bir yerden sonra olmuyo ya. gidesin geliyo. her şeyi bırakıp siktir çekesin geliyo hayata. ve tam şuan istedim. gitmeyi. gittim.
bugün 2 kez otobüse bindim.
ikisinde de yaşlılara yer vermedim.

gözümün içine nefretle baktılar, umursamadım. o “hadi kalk da yer ver” bakışlarını siklemedim. gözlerinin içine baktım. bakmaya çalıştım. bakamadım. onlardan daha yaşlı hissediyordum ben kendimi. ayakta durabilecek gücü bulamıyordum kendimde.

bu acı bitiyo mu? ya da nasıl geçiyo, bilmiyorum. ama bu acıyı çeken bi tek benmişim gibi geliyo. herkes mutlu görünüyo çünkü. benim olamadığım kadar, hiç olmadığım kadar mutlu! susuyorum sonra. sakinleşmeye çalışıyorum. geçmesini bekliyorum. acımanın geçmesini. ama geçmiyo. aklıma geldikçe iyice saplıyorlar o bıçağı kaburgalarıma! canım acıyo. herkesin acılarını çeken bi mıknatıs gibi, canım acıyo.

sonra kısıyorum dünyanın sesini. çekiliyorum köşeme kulaklığımı takıp. düşünecek çok şey var, kurulacak çok hayal. sen olmasan da, onlar var.

Friday, July 6, 2012

"yazmak isteyip de yazamamak"

eğer

okuyorsan

diye

söylüyorum.

"çektiğim acıyı tarif edemiyorum"

Tuesday, July 3, 2012

öyle ya da böyle yaşıyosam

siz kalbiniz acıyınca n'aparsınız?
ben ağlarım. ama ağladıkça geçmez. ağladıkça daha çok artar. daha çok acır. ağlayınca daha çok kanar. hatta kabuk tutmuş yaranızı soymuş gibi acı çekersiniz. çok acır. daha çok acır ağlayınca.

bazen "keşke ağlamasaydım" dediğim bile oluyo. ama gözyaşını durdurmak imkansız. boğazımdaki o yanmaya dayanamıyorum. o acı geçsin diye ağlıyorum. sonra sen geliyosun aklıma, daha çok ağlıyorum. sonra hep ağladığımı fark ediyorum, yine ağlıyorum.

sahi, nası unutuyoduk? unutmayı unuttum. böyle garip şeyler işte. hani, insanlar hep gidiyo. durmuyolar. bazen ben de gidiyorum. gidenlerin ardından o kadar sövmeme rağmen... ben de gidiyorum. ama sonra yanlış olduğunu anlayıp dönüyorum. onlar hiç dönmüyolar. onlar küfrü hakediyolar.

bilmiyorum daha ne kadar beklicem. yanlış olduğunu bildiğim halde, ne kadar daha dayanıcam buna. acımı daha ne kadar saklıcam ya da daha ne kadar büyütücem içimde. geçmiyo ki. birine anlatınca da geçmiyo. ya da ne biliyim, yazınca da geçmiyo. büyüyo hep. bi bebek gibi. ama bu benzetme yanlış, bebekler güzeldir... bi tümör gibi demeliyim! ya da kanser hücresi gibi! büyüyo. büyüdükçe öldürüyo beni. ya da ben öleceğimi hissediyorum. buna yakın olduğumu seziyorum.

belki de ölmüşümdür. çünkü normal bi insanın bu kadar acıyı sırtlanması pek mümkün değil. belki de kabir azabı falan çekiyorumdur. ölmüşümdür ama. keşke ölsem. hiçbir şey hissetmiyorum zaten bu acıdan başka. keşke ölsem.